Gündem
Giriş Tarihi : 06-12-2016 20:24

"Bu ihanete karşı mücadelemiz kararlılıkla sürecek"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş: - "Hiç abartmadan ifade etmek gerekirse, 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin karşılaştığı ihanet Anadolu topraklarının gördüğü en büyük ve ağır ihanettir"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Hiç abartmadan ifade etmek gerekirse, 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin karşılaştığı ihanet Anadolu topraklarının gördüğü en büyük ve ağır ihanettir." dedi.

 

Kurtulmuş, TBMM Genel Kurulunda, Başbakanlıka bağlı kurumların bütçeleri üzerinde Hükümet adına yaptığı konuşmada, bütçenin Türkiye için hayırlı olmasını temenni etti.

"Gazi Meclisin" çatısı altında, Türkiye'nin bir badireyi geride bırakmış, uçurumun kenarından kurtulmuş bir ülke olarak, milletin temsilcileri olan milletvekillerinin, 2017 yılı bütçesini konuşuyor olmasının Türkiye demokrasisi açısından büyük bir başarı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Eğer 15 Temmuz akşamındaki o hain teşebbüs başarılı olmuş olsaydı bugün burada dört siyasi partinin hiçbirisi yerinde olmayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi belki başka bir şekilde yönetilecek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye'nin seçilmiş bütün kurum, kuruluşları, kişileri değiştirilerek bir darbe yönetimi, Türkiye'nin, milletin başına bela olacaktı. Onun için bugün burada bu bütçe görüşmelerinin kıymetini bilmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum. 2017 bütçesini görüşürken hepimizin 248 şehidimize can, vefa borcumuzu bir kere daha hatırlatmayı vazife olarak telakki ediyorum. Bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize şifalar, o gece uçurumun kenarından dönen 79 milyon vatandaşımıza da 'Geçmiş olsun' dileklerimi bir kere daha ifade etmek istiyorum." ifadesini kullandı.

- "Bu ihanete karşı mücadelemiz kararlılıkla sürecek"

Türkiye topraklarının tarihi boyunca çok büyük ihanetler gördüğünü, nice arkadan hançerlemelerle, milletin önünü ve yolunu kesen birtakım tertiplerle, ihanetlerle karşı karşıya kaldığına dikkati çeken Kurtulmuş, "Ancak hiç abartmadan ifade etmek gerekirse, 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin karşılaştığı ihanet Anadolu topraklarının gördüğü en büyük ve ağır ihanettir." dedi.

Bu ihanete karşı mücadelelerinin kararlılıkla süreceğine işaret eden Kurtulmuş, başta TBMM Başkanı olmak üzere 15 Temmuz gecesinde hemen 20 metre ötesine bombalar düşerken, Meclisi açık tutarak çalışmaları sürdüren bütün partilerden milletvekillerine teşekkürü bir borç bildiğini ifade etti. O geceden itibaren başlayan mücadelenin, kararlılıkla sonuna kadar devam edeceğini bildiren Kurtulmuş, "Bu mücadelede hepimizin ortak bir noktada durması, milletin geleceği, istiklali ve istikbaliyle ilgili milli duruş sergilemekte ortaklaşmamız, herhalde 15 Temmuz darbecilerine karşı verilecek en büyük cevaptır diye düşünüyorum." dedi.

"15 Temmuz sonrasında Türkiye yeni bir döneme başlamıştır. Bu, 14 Temmuz'dan önceki alışkanlıklarımızı terk etmemiz gerektiğini de işaret ediyor." diyen Kurtulmuş, öncelikle milletin karar merci olan Meclis özelinde ve Türkiye siyaseti genelinde yeni bir dil, söylem, üslup geliştirmek ve bunun üzerinden Türkiye'nin milli menfaatlerini korumak mecburiyetinde olduklarını, bunun şehitlere karşı vefa ve can borçlarının en temel gereklerinden birisi olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin, FETÖ darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalana kadar Temmuz 2015'ten başlamak üzere çok taraflı ve çok yoğun bir terörle mücadele ortamında bulunduğunu anlatan Kurtulmuş, "Tabiri caizse Türkiye artık terörle mücadele değil, terörle savaş durumundadır. Bu çerçevede, bir taraftan DEAŞ'ın diğer taraftan da PKK'nın ortaya koymuş olduğu terör eylemleri hepimizin ortak bir mücadele vermemiz gereken milli meselelerimizden bir diğeridir." değerlendirmesini yaptı.

Kurtulmuş, sadece Türkiye toprakları içerisindeki terör faaliyetlerinin değil aynı zamanda Suriye ve Irak'taki gelişmeler, siyasi çalkantılar ve askeri gelişmelerin de Türkiye'nin gerçekten teröre karşı çok hassas bir noktadan geçtiği dönemde fevkalade büyük önem arz ettiğine dikkati çekti.

- "Vekalet savaşları"

Numan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Hepimizin yakinen takip ettiği gibi Suriye'de 2011 yılının mart ayından itibaren başlayan iç savaş, 3 yıl iç savaş diyebileceğimiz boyutlarda devam etmiş, ikinci 3 yılı yani içinde bulunduğumuz şu dönemde, keskin bir vekalet savaşlarına dönmüştür. Bu vekalet savaşları sadece Suriye'de 600 bini aşkın masum insanın öldüğü bir sonucu ortaya çıkardı. Burada DEAŞ denilen terör örgütüne karşı verilen ortak mücadele maalesef uluslararası camianın da ortak bir kararlılığı sürdürememesi sonucu tam manasıyla bir karmaşaya döndü.

Halep, Cerablus, Rakka, Musul gibi bölgenin önemli şehirlerinde şöyle bir strateji ortaya çıkmaya başladı. DEAŞ'ı buradan süpürürken, bu şehirlerin içerisine, şehirlerin sakinlerini bir tarafa bırakarak, yeni birtakım silahlı grupların, terör örgütlerinin yerleştirilmesinin bölge barışına hiçbir katkısı olmayacağını ifade ediyorum. Evet, Musul'dan DEAŞ'ı çıkaralım ama Musul'dan DEAŞ'ı çıkarırken oraya başka bir terör grubu yani Haşdi Şabi ya da başka bir terör örgütü olan PYD'yi oraya yerleştirmeyelim. Bizim başından beri tezimiz, uluslararası camiayı da ikna etmeye çalıştığımız tez şudur: Bütün bu şehirler, bu şehirlerin halkları tarafından yeniden DEAŞ'tan kurtarılsın, uluslararası camia destek verecekse, desteği buraların yerel halkalarına versinler ve o bölgenin insanları gelip kendi şehirlerine yerleşsinler. Türkiye'nin Fırat Kalkanı ile uyguladığı, Cerablus bu anlamda başarılı bir örnektir. Cerablus'a operasyondan sonra 45 bin Cerabluslu gelmiş oturmuştur."

Suriye ve Irak'taki bu savaş ortamının, büyük siyasi istikrarsızlığın ortadan kaldırılmasının ilk adımının Suriye'de sağlanacak olan bir barış olması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, Türkiye olarak Suriye'de sağlanacak olan barışa katkı vermek bakımından bütün güçleriyle uluslararası camiayla müzakerelerini sürdürdüklerini söyledi. Kurtulmuş, "Biz birilerinin anladığı gibi Suriye'deki barışı birtakım ülkelerde yapılan barış görüşmelerinde Suriye halkına zoraki olarak dayatılan bir barış olarak anlamıyoruz. Suriye halkının kabul edeceği, Suriye'de ilgili bütün tarafların içerisinde olacağı bir barış sürecine Türkiye katkı sunmaya devam edecek." diye konuştu.

Kurtulmuş, ayrıca bu coğrafyadaki gelişmelerin iki önemli küresel sorunla da kendilerini karşı karşıya bıraktığını, bir taraftan küresel terör diğer taraftan küresel göç hadiselerinin sadece bölgeyi ve Türkiye'yi ilgilendiren meseleler olmanın artık çok ötesine geçtiğini, Avrupa kıtası başta olmak üzere bütün dünya ülkelerinin, küresel terörün ve küresel göçün birinci derece muhatabı haline geldiğini bildirdi.

Bu sorunları çözmek için sorunların köküne inecek bir kararlılık içerisinde bulunmak mecburiyetinde olduklarına işaret eden Kurtulmuş, şunları vurguladı:

"Üç önemli meselenin üzerinde dünya sistemi eğer bir çözüm bulamazsa bu bölgemiz de dünya da küresel göçün ve küresel terörün tehdidinden kurtulamayacaktır. Bir taraftan bölge ülkelerindeki askeri müdahaleler ve işgaller, Afganistan'ın işgaliyle birlikte başlayan süreç, arkasından Irak'ın işgali ve daha sonra vekalet savaşlarıyla dünyadaki neredeyse bütün orduların gelip bir türlü vaziyet ettikleri Ortadoğu coğrafyası. Bunun ortadan kaldırılması için askeri müdahaleler ve işgaller dönemi mutlaka sona erdirilmelidir.

Ayrıca, bölgedeki terör ve göç meselesinin altındaki en önemli ikinci diğer neden; despot yönetimler, demokrasi kıtlığı ve halkın büyük kesimlerinin yönetim ve karar süreçlerine bir türlü dahil edilememesidir. Milleti yönetim ve karar süreçlerine dahil eden bölgesel yönetimler kurulmadan, bölgede demokrasinin tam manasıyla tesisi yönünde bir istikamette hareket edilmeden ne göçü ne de küresel terörü önlemenin mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca, bir başka temel neden ise bölge ülkelerin halklarının, özellikle genç nesillerin ekonomik sistem içerisinde yer alamamasıdır. Gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk ve neredeyse hayatı ilgilendiren her türlü gelişmeden, medeni gelişmeden yoksunluk, bölgedeki terörün ve göç hareketinin arkasındaki en temel nedenlerdir."

- Uluslararası mekanizma vurgusu

Kurtulmuş, bugün karşı karşıya kalınan problemin, küresel düzenin barış ekseninden kaymış olması ve bu anlamda küresel düzende mutlak manada bir düzensizliğin hakim olması olduğunu belirterek, "Bugün karşı karşıya kaldığımız uluslararası bir sistemin varlığından, kurumlarıyla işleyen bir sistemin varlığından söz edebilmek mümkün değildir. Sadece iki olaya baktığımız zaman bunu bütün açıklığıyla görüyoruz. Bunlardan birincisi Ukrayna krizidir, ikincisi ise Suriye krizidir. Suriye ve Ukrayna krizine sistemin çözüm bulamamış olması, sadece ilgili tarafların görüşlerinin çok farklı olmasından değil, aynı zamanda küresel sorunlara çözüm bulacak uluslararası bir mekanizmanın ortada mevcut olmamasından kaynaklanıyor." diye konuştu.

Bundan dolayı her vesileyle dile getirdikleri Birleşmiş Milletler'in yeniden yapılandırılması meselesinin, Türkiye'nin bundan sonraki süreçteki temel meselelerinden birisi olduğunu belirten Kurtulmuş, "Dünya 5'ten büyüktür.' derken sadece söz olsun diye, retorik olsun diye bunu söylemiyor, uluslararası sistemin problem çözme yeteneğini yitirmiş olan bu yapısına dikkat çekmeye gayret ediyoruz." ifadesini kullandı.

"Tabiri caizse önümüzde 3-5 bin parçadan oluşan bir puzzle vardır, biz sadece bir tanesini alır, bu parçalardan birisi üzerinde konuşmaya gayret edersek ne sorunu çözebilir ne da o meseleyi çözebilecek bir siyasi perspektifi ortaya koyabiliriz." diyen Kurtulmuş, 15 Temmuz akşamı Mecliste bombanın patlamasının, Cizre'de, Sur'da, Diyarbakır'da çukurlar kazılarak bombaların yerleştirilmesinin, DEAŞ'ın 14 yaşındaki bir çocuğun üstüne bombaları yerleştirerek Gaziantep'te çok sayıda insanı katlederek, şehit etmesinin ya da Rakka'daki, Musul'daki operasyonlarda dünyanın birçok ülkesinin ellerindeki maşaları kullanarak oralarda bir vekalet savaşlarını sürdürmesinin, Halep'teki insani trajedinin pazılın sadece birer parçasından ibaret olduğunu söyledi.

Büyük resmi görmek mecburiyetinde olduklarına dikkati çeken Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Büyük resmi görmediğimiz takdirde söyleyeceğimiz her sözün karşılıksız olduğunu, her sözün çözümsüz olduğunu bilmemiz, anlamamız gerekiyor. Büyük resim şudur: Bir asır evvel bu bölgenin, bu coğrafyanın halkları arasında insanların, akrabaların şehirlerini, köylerini, kasabalarını bölerek sınırlarını yapay bir şekilde çizen irade yani birinci Sykes-Picot'u ortaya koyan irade bir asır sonra ikinci Sykes-Picot'u ortaya koymaya çalışıyor. Onun için, bir asır önce yaptıklarını şimdi daha kökleştirerek, daha derinleştirerek, sınırlarını bölüp ama gönüllerini ve zihinlerini bölemedikleri bölge halklarının şimdi zihinlerini ve gönüllerini bölmeye çalışıyorlar.

Türklerin, Arapların, Kürtlerin, Farisilerin, bu coğrafyada yaşayan bütün insanların etnik ayrımcılık üzerinden ya da mezhep ayrımcılığı üzerinden birbirlerine düşmesini, birbirleriyle kavga etmesini istiyorlar; büyük oyun budur. Bu binlerce parçadan oluşan puzzleden ortaya çıkan resim ikinci Sykes-Picot'la bölgeyi lime lime etmektir. Bu bölünmede ne Türklerin ne Kürtlerin ne Arapların ne Acemlerin ne de bölgedeki diğer halkların hiçbirisinin hayrına bir tek hazırlık yoktur. Dolayısıyla, bu büyük resmin gerçeği karşısında hepimizin ciddi bir şekilde milli menfaatlerimiz, ulusal menfaatlerimiz çerçevesinde bir arada olmamız ve bunu da aşarak, ulusal sınırlarımızı da aşarak bölge halklarının menfaatlerini gözeten bir bütünleşme içerisinde bulunmamız gerekiyor."

- "Onlar bölmeye çalışacak..."

İkinci Sykes-Picot'un iki fay hattı üzerinde, etnik ayrımcılık ve mezhep çatışmaları üzerinde bu coğrafyada sınırları böldüğü gibi şimdi gönülleri ve zihinleri bölmeye çalıştığını ifade eden Kurtulmuş, "Onlar bölmeye çalışacak, Türkiye'nin üzerine düşense bu bölmeye çalıştıkları coğrafyayı daha fazla bütünleştirmek, daha fazla birleştirmektir." dedi.

Bu çerçevede, sadece siyaseten söylediklerine değil, günlük lisanda konuştuklarına da dikkat etmek mecburiyetinde olduklarının altını çizen Kurtulmuş, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Öyle bir algı operasyonu, öyle bir şekilde insanları yönlendiren bir operasyon yapılıyor ki mesela, Ortadoğu'daki terör örgütleri üzerinden ya da silahlı gruplar üzerinden konuşulurken bu örgütlerin, grupların isimleri ve kimlikleri söylenmek yerine mezhepleri, meşrepleri ve etnik kökenleri söyleniyor. Örnek olarak, 'Şii milisler', 'Kürt milisler', 'Türkmen milisler', 'Sünni milisler' deniliyor. Allah aşkına söyler misiniz, DEAŞ denilen bu terör örgütü Sünnileri temsil eden bir örgüt müdür? Ya da Haşdi Şabi denilen örgüt bölgedeki Şiileri temsil eden bir örgüt müdür? Ya da PYD-PKK dediğimiz örgüt Kürt kardeşlerimizin tamamını temsil eden bir örgüt müdür? Hayır değildir. Dolayısıyla, bu bölgede konuştuğumuz lisana da dikkat etmek mecburiyetindeyiz. Eğer illa bir örgütün, örneğin, Musul'la ilgili bir haberde bir örgütün isminden bahsedeceksek 'PYD' deyin, 'Haşdi Şabi' deyin. Niye insanların etnik kökenlerini, insanların mezheplerini, meşreplerini dile getirerek bu anlamda uluslararası emperyalizmin ekmeğine yağ sürecek ikinci Sykes-Picot taraftarlarının planlarını kolaylaştıracak söylemlerin içerisinde oluyoruz?"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Türkiye'de parlamentonun, milletvekilinin, siyasetin güçlendirmesini sağlayacak demokratik bir anayasa reformu önümüzdeki dönemde de parlamentonun önemli meselelerinden biri haline gelecektir." dedi.

Kurtulmuş, TBMM Genel Kurulunda, Başbakanlığa bağlı kurumların bütçeleri üzerinde Hükümet adına yaptığı konuşmada, 15 Temmuz'un 79 milyonun ortak acısı, ortak direnci olduğunu söyledi.

15 Temmuz'un, 15 Temmuz akşamı bitmediğini ifade eden Kurtulmuş, "Bu belki uzun yıllar devam edecek bir mücadele. Sadece FETÖ tarafı değil, sadece DEAŞ tarafı değil, sadece PKK tarafı değil diğer bütün taraflarıyla topyekün ulusal bir mücadele olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu örgütlerin her birisi sanmayın ki sadece iktidar partisine karşı, sadece bir tek siyasi partiye karşıdır. Bu örgütlerin alçak tarafı bölge insanının birliği ve dirliğidir. Türkiye'nin ulusal menfaatleri ve Türkiye'nin büyük ve güçlü bir Türkiye olarak ileri gitmesini önlemektir." diye konuştu.

Burada farklı fikirlerin olmasının tabi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, en üst perdeden tartışılabileceğini ancak vatanın bir, ülkenin bir, geçmişin bir, geleceğin bir, bayrağın bir, medeniyetin bir olduğunun unutulmaması gerektiğini dile getirdi.

- Camilerin yeniden eski fonksiyonuna döndürülmesi

Numan Kurtulmuş, 15 Temmuz sonrasında Türkiye'de dini algının, dini düşüncenin, dini yaşayışın sahih bir şekilde yeniden ele alınmasıyla ilgili zaruretin bir kez ortaya çıktığını söyledi.

Kapalı örgütlenmelerin Türkiye'ye zarar verdiğinin FETÖ örneği ile bir kez daha anlaşıldığını ifade eden Kurtulmuş, "Dolayısıyla bu tahribatın düzeltilmesi başta Diyanet teşkilatı olmak üzere ilahiyat fakültelerinin ve Türkiye'de dini hayat ve gelenekle ilgili görüşü olan herkesin vazifesidir. Bu anlamda Diyanet bu vazifesini Türkiye'nin içinde ve dışında sürdürmeye gayret ediyor." şeklinde konuştu.

Küresel ölçekte iki önemli tehdidin daha bulunduğunun altını çizen Kurtulmuş, bunlardan ilkinin islamafobi çalışmaları, değerinin ise DEAŞ özelinde sembolize edilen aşırıcılık meselesi olduğuna dikkati çekti. Kurtulmuş, bu anlamda Türkiye'nin bir taraftan Diyanet teşkilatı üzerinden bu mücadeleyi verirken diğer taraftan gerçekten Türkiye'de yaşanan İslami hassasiyetlerin yeniden milletin huzuruna sunulması için gayret gösterilmesi gerektiğine değindi.

Türkiye topraklarında asırlardır sürdürülen geleneğin herkese kapısı olan bir anlayışı Türkiye'de tesis ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Bu geleneğin bu topraklarda 3 grubu vardır. Bunlardan birisi camidir, ikincisi medreselerdir, diğerleri ise dergahlardır. Bütün bunların ortak özelliği herkese kapısının açık olmasıdır. Eline, diline, beline sahip herkes bu kurumlara gelir, istifade eder. İstifade ederse o kurumun kuralları içerisinde yükselir. Şimdi bizim bu anlamda dini geleneğin bu açıklığını yeniden ürütme mecburiyetimizin olduğunun altını çizmek istiyorum. Diyanet İşleri teşkilatımızın özellikle üzerine düşen sorumluluk, camileri yeniden eski fonksiyonuna döndürmektir. Yani herkese açık hale getirmektir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı, Dini Yüksek İhtisas Merkezi, uluslararası imam hatip okulları, uluslararası ilahiyat fakülteleri ile 65 ülkeden insanların düzgün bir şekilde din eğitimi alması için üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getiriyorlar.

Yurt dışı temsilciliklerini etkin hale getirmeye gayret ediyor. 52 müşavirlik, 38 ataşelik ve 12 koordinatörlükle bu çalışmaları sürdürüyor. Farklı düzeylerde insana hitap eden dini yayınlarla yayıncılık faaliyetlerine katkıda bulunuyor. Yeni bir cami konseptiyle camiyi mahallenin merkezi, çocukların sosyalleşme alanı haline getirmek için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye gayret ediyor."

Kurtulmuş, pazartesi günü alınan bir kararla vatandaşların hac ve umre bedellerini Türk lirası üzerinden ödeyeceklerini söyledi.

- "Türkiye'nin demokratik bir reform sürecine ihtiyacı var"

Numan Kurtulmuş, anayasa değişikliği teklifi çalışmalarına da değinerek, Türkiye'nin demokratik bir reform sürecine ihtiyacının bulunduğunu ifade etti.

Bu demokratik reform sürecinde dört temel metnin değiştirilmesinin Türkiye'nin demokratikleştirilmesi için önemli olduğunun yıllardır konuşulduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Bunlardan bir tanesi, kapsamlı bir anayasa değişikliğiyle Türkiye'de anayasal bir reformu yapmaktır, ikincisi Meclis İçtüzüğünü düzeltmektir, üçüncüsü seçim yasası, dördüncüsü ise siyasi partiler yasasıdır." ifadelerini kullandı.

Anayasa değişikliği meselesinde çok kapsamlı bir anayasal reformu yapacak imkanı bulmayı arzu ettiklerini ancak başından itibaren iki tane teklif hazırladıklarını işaret eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Bunlardan birisi tam bir reform mahiyetinde anayasa değişikliği, bir diğeri ise Türkiye'de başkanlık sistemi ya da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi sağlayacak bir anayasal değişikliği, yani kısıtlı bir değişiklik. Nihayetinde, AK Parti olarak, iktidar partisi olarak, Parlamentoda anayasa değişikliği teklifini çıkarabilecek bir çoğunluğa sahip değiliz. Siyaset sadece idealleriniz değil, bir de realiteyle ilgili meseledir. Dolayısıyla, en azından bunu millete götürecek bir sayının bulunabilmesi için bu anlamda ciddi çalışmalar yapıldı. Milliyetçi Hareket Partisi'nin başından itibaren ortaya koyduğu tavırla, karşılıklı olarak, müzakereler açık, şeffaf bir şekilde yapıldı ve belli bir noktaya geldi.

Dolayısıyla inşallah önümüzdeki en kısa süre içerisinde, ilgili anayasa değişikliği paketi Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Arkasından, ümit ederiz 367'yi bulur ama 337'yi bulursa millete gidecek, referandumla karşı karşıya kalacağız. Gönlümüz arzu ederdi ki parlamentoda çok kapsamlı bir siyasal reform mahiyetinde anayasa değişikliği, anayasa reformu yapabilelim. Bunu yapamadık ama Türkiye'de yeni bir anayasa ihtiyacı, mevcut anayasa değişiklik paketi parlamentodan geçse, milletten geçse bile bu ihtiyaç ortadan kalkmayacaktır. Dolayısıyla, Türkiye'de parlamentonun, milletvekilinin, siyasetin güçlendirmesini sağlayacak demokratik bir anayasa reformu önümüzdeki dönemde de parlamentonun önemli meselelerinden biri haline gelecektir."

Kurtulmuş, ana dilde yayın yapan kuruluşlarla ilgili "Şu anda 30 adet televizyon listesi burada. 30 televizyon ve radyo ana dillerinde ya da kendi dillerinde yayın yapıyor. Zazaca, Kürtçe, diğer yayınlar yapıyor, sadece 8 televizyon kapatılmıştır." dedi.

Kendisinin "Yargı Cumhurbaşkanına bağlıdır" şeklinde bir sözünün olmadığını da vurgulayan Kurtulmuş, "Sadece Anayasanın 104'üncü maddesini hatırlatarak anayasanın uygulanması, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlamak Cumhurbaşkanının meselesidir, bundan sorumludur ve dolayısıyla bütün ilgili kurumlarla ilişkide bulunması son derece doğaldır dedim. Ben yargının Cumhurbaşkanına bağlı olduğunu söyleyecek noktada değilim. Çarpıtılmış bir sözdür, yanlış anlatılmış bir sözdür. Yanlış anlaşılmıştır demiyorum, benim söylemediğim bir sözdür. Benim söylediğim, bu anlamdaki bir ifadedir." değerlendirmesinde bulundu.

- "FETÖ ile irtibatlı, iltisaklı olan herkesten bunun hesabı sorulacaktır"

Kurtulmuş, Türkiye'nin 15 Temmuz'da bir badire atlattığını, 15 Temmuz'dan sonraki mücadelenin devam edeceğinden kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini söyledi.

Bu konuda herkesin milli meselelerde ortak tavır alması gerektiğini belirten Kurtulmuş, "Bu darbeciler AK Parti'yi sevmiyorlar da Cumhuriyet Halk Partisi'ni çok seviyor değiller onu da söyleyeyim. Dolayısıyla hepinizin, hepimizin diğer partiler için de aynı şeyi söylüyorum aynı şekilde mücadele etmesi lazım. Türkiye'de demokrasinin daha da gelişmesi için gayret sarf etmemiz lazım. Bu mücadeleyi, FETÖ örgütüyle mücadeleyi, diğer terör gruplarıyla mücadeleyi aksatacak bir şekilde bunlar olmaz. Bu anlamda, bu örgütle irtibatlı, iltisaklı olan herkesten bunun hesabı sorulacaktır." ifadelerini kullandı.

- "Öksüz'ün bir gölgeden ibaret olduğunu zannediyorum

FETÖ'nün Hava Kuvvetleri imamı olduğu iddia edilen Adil Öksüz'le ilgili değerlendirmede de bulunan Kurtulmuş, "Adil Öksüz'ün sadece bir gölgeden ibaret olduğunu zannediyorum. Siyasi tecrübem bana bunu söylüyor, bir bilgiyle söylemiyorum. Bu darbenin henüz, tam manasıyla arkasında 1 numarası, 2 numarası kimlerdir, eğer darbe başarılı olsaydı kimleri iş başına getireceklerdi, henüz bu bilgilere ulaşılmamıştır. Bütün bunların hepsi mahkemelerde ortaya çıkacaktır." dedi.

Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Birtakım insanlar pişmanlıktan istifade ederek yaptıkları işleri ortaya döküp saçacaklar. Bu zor bir mücadeledir. Bakın, bu mücadeleyi 12 Eylül'le karıştırmayın. Bundan önceki bütün askeri darbeler ne olduğu belli olan, bir askeri cunta tarafından idare edildi ama bu darbe son derece karışık, eli her yere uzanmış ve kırk yıla yakın bir süre devlet içerisinde odaklanarak, maalesef, devletin her yerini ele geçirmiş olan bir çete tarafından yapıldı. Bir kısmı karda yürüdüler, ayak izlerini belli etmediler. Dolayısıyla bu mücadelede destek bekliyoruz. Bu mücadele Türkiye'nin ortak meselesidir. Bu mücadele sırasında kim bu örgütün içinde, yanında, sağında, solundaysa bunlardan hesap sorulacaktır. Kim değil ve burada bir yanlışlık yapılmışsa bu yanlışlıklar da giderilecektir. Nitekim, bazı KHK'larla görevine son verilenler ve yanlışlık yapılanların durumu düzeltildi.

Hiçbir hükümet olağanüstü hali isteyerek yapmaz ama Türkiye olağanüstü hali uygulamak mecburiyetindedir. Çünkü fevkalade yüksek düzeyde bir güvenlik riskiyle karşı karşıyayız. Bir taraftan DEAŞ'ı, bir taraftan PKK'sı, bir taraftan Suriye ve Irak topraklarından gelen tehditler, bir taraftan devletin içerisinde ciddi şekilde kümelenmiş bir terör örgütü... Her yeri sarmış olan bir kanser hücresi. Bunlarla mücadele ediyorsunuz. Fransa'da olağanüstü hal uygulandığı zaman Avrupa'dan bir tek kişinin üç cümle söz söylediğini duydunuz mu? Almanya'nın birleşmesi sırasında Doğu Almanya'dan gelen memurların Avrupa hukukundaki adıyla 'devletten arındırılması' sürecinde yüz binlerce, binlerce insan işten atılırken kimlerden ses çıktı söyleyebilir misiniz? Kusura bakmayın, adaletse adalet, bizim omuzlarımızda da önemli bir ağırlık gösteriyor. Bir kişiye dahi haksızlık yapmak istemeyiz ama bu mücadelede ikide bir 'FETÖ mağdurları' lafının arkasına giderek FETÖ'nün, bir algı operasyonunun değirmenine su taşımayalım. Bu memlekette 'FETÖ mağdurları' diye bir şey yoktur, bu memlekette FETÖ'nün mağdur etmeye çalıştığı 79 milyon insanımız vardır, 248 şehidimiz vardır. Hep beraber bu zor dönemleri aşacağız. Türkiye ekonomide, siyasette bölgenin istikrarlı ülkesi olma durumunu Allah'ın izniyle sürdürecektir."

"Bu coğrafya nice ihanetlere sahne oldu" diyen Kurtulmuş, "Nice zarif ayak oyunlarıyla bu milletin geleceğinin karartılmaya çalışıldığı dönemleri geride bıraktık. Hiç şüpheniz olmasın, bu millet, bu kervan yürüyecektir. Kim hangi kumpası kurarsa kursun, kim, hangi vekalet savaşında hangi aracı kullanırsa kullansın, hangi terör örgütü Türkiye'nin başına bela olursa olsun, hangi algı operasyonlarıyla Türkiye'nin önüne tuzak kurarlarsa kursunlar onların hepsini hep beraber kenara çekeceğiz ve inşallah güçlü, büyük Türkiye istikametinde yolumuza devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

 
AdminAdmin