ENKAZDAN İSTİSMAR VE AÇILIM ÇIKTI

Deprem, Ülkemizde özellikle son yılarda Marmara’da ve Ege’de yoğunlaştığı için, bundan sonraki tüm depremlerin de bu bölgelerde olacağı kanaati oluşmaya başlamıştı. Oysa Anadolu baştan başa fay hattının üzerinde kurulu ve son yılların üç büyük depreminden birisi Gölcük, diğeri Kaynaşlı, öteki de Erzincan depremidir.
Birçok insan tarafından Van’da meydana gelen deprem Kürtleri, Marmara ve Ege depremleri de Türkleri vurdu gibi anlamsız bir yaklaşım sergilendi. 
Özellikle MHP Genel Başkanı Sayın  Devlet Bahçeli’nin de lanetlemesini gerektirecek ölçüde işin dozunu kaçıranlar oldu.
Oysa  Gölcük depremi de, Erzincan da, Kaynaşlı da, Elazığ da, Van da maalesef bizi vurdu…
Marmara depreminde ölenlerden birçoğu  kendisini Kürt olarak tanımlayanlardı. Erciş'te de birçok subay, öğretmen, hemşire, memur öldü. Enkaz altındaki bizdik, onurumuzu da enkazın altına sokmaya çalıştılar…
Ölümün ırkına sevinmek ile PKK’nın yaptığının farkı nedir?
Kaldı ki söyleye söyleye dillerde tüy bitti; Van Türktür, Erzincan da, Kaynaşlı da…Deprem Anadolu’da Türkleri vuruyor.
Öbür tarafta kalleş Kürtçüler depremi bile istismar etmekten utanmadılar. Deprem olur olmaz  vatandaşın kıt kanaat  imkanıyla Türkiye’nin en uzak ilinden yardımlar yola çıktı ya; Selehattin Demirtaş sinsi söylemi devreye soktu, boyalı basınımız da zokayı yuttu.
Adam; “Gelen yardımlarda kardeş kokusu var” dedi… Hep birlikte basın,  depremin komşu ülkede olduğu psikolojisine kapıldı ve başladı kardeşlik edebiyatına… Yardımlarda kardeş kokusu değil, bizzat kardeşin kendisi vardı…
Deprem bizi vurdu, bizi!
Sonuçta 10 yıldır, Kürtçülerin politikası başarıyla işliyor, kendilerine göre stratejileri ve hedefleri var. Her fırsatta ona uygun söylem ve eylem içerisindeler.  Koskaca Türkiye Cumhuriyeti'ni getirip terörist başıyla aynı masada buluşturacak kadar ilmi siyaset sahibiler.
Biz ne yapıyoruz? İki dilberin şov programlarında sürçi lisan etmesinden milli mesele çıkartıyoruz.
O iki hatunun da söylediklerinin altına normal zamanlarda kim imzasını atmaz ki? Demek ki tek yanlışları yanlış zamanda doğruları söylemiş olmaları.
Depremde yaşanılan çaresizlikler ve imkansızlıklar dillendirilmeye başlayınca, Devletin güçlü siyasi iradesi de tepinmeye başladı, depremi istismar ediyorlar diye. Depremi istismar etmek ile dini istismar etmenin etik olarak farkı varmış gibi…
Hem, depremi istismar etmenin dik alası; toplanan deprem vergileri ile duble yollar yaparak siyasi menfaat elde etmek ve yandaşlarını ranta boğmak değil midir?
Bu siyasi merhametsizlik öyle tırmanmış ki; maalesef enkaz altındaki annelerin, dahası bebelerin soğuk  bedenleri bile siyasi rant kapısına dönüştü. Devletlümüzün bile vicdanı daha fazla kaldıramaz hale gelmiş olmalı ki, “iktidarı kaybetsek bile deprem kanununu çıkartacağız, çürük binaların tamamını yıkacağız” diyor… Hangi parayla? Deprem vergilerinden toplanlarla..
Toplanan paralar ne oldu? Duble yol.. 
Meğer duble yol efsanesi de çökmüş depremle…Hükümetin yol yaparken; şapkadan çıkarttığı tavşan değil, deprem vergileriymiş!
Bölünmüş yollarda birer ikişer ölümlerin yerine, Ercişte ve olası depremlerde topluca ölümler reva görülmüş oldu millete…
Maliye Bakanımız THY’ye de harcandı diyor. Acaba Başbakan’a alınan yeni  Airbus A330 ile ona yapılan hangarın parasıda mı deprem vergilerinden karşılandı? 
Sırada TOKİ var, yakında bir zelzelede  onun da kokusu çıkar ve TOKİ'nin sermayesi de enkaz altında kalır…
Ercişte 7.2 şiddetinde deprem oldu ya, deprem şu iki önemli hususu bir kez daha açığa vurdu;   
1-Depremde duble yollar da enkaz altında kalmıştır,  
2-Ülkemizde etnik ayrışma tehlikeli bir noktaya gelmiştir.
Etnik temelli ayrışma öyle geri dönülmez bir noktaya gelmiş ki, getirilmiş ki, cesetlerin etnolojik tasviri yapılmaya başlandı.
Kürtçüler, Bölgede tarihte hiç olmadığı kadar her şeye hakimler, hükümetin PKK ile müzakeresinin kat ettiği mesafe belki de Habur görüntülerinden daha berrak olarak bu depremde ortaya çıktı.
Etnik ayrışmanın geldiği noktanın altını en iyi çizen, Van’a giden yardım paketlerinden taş, sopa, şişe gibi abuk sabuk malzemelerin çıktığını söylemektir. Bunu düşünmek bile şizofrence bir cinnettir, kolilerden böyle abuk sabuk malzemeler çıkıyorsa bu kesinlikle bir komplodur. 
Bir kere daha soralım “Bize ne oldu böyle”?
Her fırsatta iki ayrı milletin oluşturduğu bir devlet varmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Dili farklı, teni farklı, nihayetinde depremi bile farklı iki ayrı millet…
Sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden, cemaatlerden, Odalardan onların bu arzularına çanak tutan, politikalar geliştirenler var…
Millet nerede?
Millet deprem olsa uyanmaz…